Tıp Hukukuna Dair
TIP HUKUKUNA GİRİŞ
Tıp Hukuku ülkemizde henüz çok bilinmeyen bir alandır. Ülkemizde 200.000’i aşkın sağlık personelinin uyguladığı tıbbi müdahaleler nedeniyle hukuksal sorumluluğun ele alındığı bu alan, aynı zamanda interdisipliner bir alan olarak kendisini göstermektedir. Tıp hukukunun uygulamadaki önemine rağmen, bir yandan müstakil bir alan olmaması, öte yandan şu ana kadar ülkemizdeki hukukçuların kendi uzmanlık alanlarının yanı sıra bu alanla ilgilenmiş olmaları, yani müstakil tıp hukukçularının bulunmayışı, bu alana şimdiye kadar sadece adli tıp uzmanlarının alaka göstermiş olması, çok teknik bir alan olan tıp hukukunun gelişmesini önlemiştir. Bizim de amacımız bu boşluğun doldurulması için hazırladığımız makale ile sizlere katkıda bulunmaktır. Öncelikle konuların daha iyi anlaşılması için bazı kavramların açıklanması gerektiğini düşünüyoruz:
Tıp; sağlık bilimlerinin bir dalı olup kelime anlamı itibariyle insan sağlığının idamesi veya bozulan sağlığın düzeltilmesi ile eski hale getirilmesi için uğraşan, hastalıkları tedavi etme ve hastalıklara tanı koyma ve yaralanmalardan korunmaya yönelik çalışmalarda bulunan bir çok alt bilim dalından oluşan bilimsel disiplinlerin üst başlığı şeklinde tanımlayabiliriz.
Hukuk; Türk Dil Kurumuna göre toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünüdür.Toplum hayatını düzenleyen ve bunu da devletin müeyyideleri ile gerçekleştiren kurallardır diyebiliriz.
Tıp hukuku; Sağlık hukukunun alt dalıdır. hukuku ve adaleti ilgilendiren konular üzerinde çalışan hekimlik koludur. Tıbbın uygulanmasından kaynaklanan ve sağlık çalışanının hak ve yükümlülükleri, kanuni sorumluluğu, hasta hakları ve medikal hukuk gibi konuları ele alan sağlık hukukunun alt dalıdır. En önemli özelliği anayasa hukuku, idare hukuku, ceza hukukunu ilgilendiren yönlerinin bulunmasıdır.
Hasta ; sağlığı bozuk olan, organlarından herhangi birinin işleyişinde bir bozukluk hisseden kişidir. Hasta Hakları Yönetmeliğinin 4/b maddesine göre “sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan kimseyi “ ifade etmektedir.
Hekim ;doktor, tabip kelimeleri ile eş anlamda kullanılmakla birlikte kelime anlamıyla insanların hastalıklarını teşhis edip ona uygun ilaç veya başkaca tedavi yöntemlerini uygulayan, tıp eğitimini alan kişidir.
Tıbbi müdahele; Fiziksel yada psikolojik bozuklukları teşhis etmek, iyileştirmek amacıyla insan vücuduna yapılan tüm müdahalelere “tıbbi müdahale” denir. Bu müdahelenin mutlaka sağlık personelince yapılması ve belli şartları ihtiva etmesi gerekmektedir. Öncelikle, tıbbi müdahale, tıp bilimine göre zorunlu olmalıdır ki buna endikasyon şartı denilmektedir. İkinci olarak, müdahale, tıp biliminin gereklerine uygun bir biçimde, özenli yapılmalıdır.
HUKUKSAL KAYNAKLAR
Tıp hukukunun başlıca kaynakları şunlardır;
- Anayasa,ulusal kanunlar ile uluslar arası sözleşmeler, en somut haliyle "hasta hakları yönetmeliği", gibi bağlayıcı olanlar yanında; uluslararası bildirgeler, Yargıtay ve Danıştay karaları ile Anayasa Mahkemesi karaları,AİHM karaları ile İçtihadı Birleştirme Kararlarıdır.
Tıp hukuka yönelik temel nitelikli uluslar arası belge ve sözleşme olarak şunlar gösterilebilir;
- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Dünya Sağlık örgütü Anayasası, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Avrupa Hasta Çocuklar Bildirgesi, Avrupa Hasta Hakları Statüsü, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesidir.
Sağlık hukuku ile ilgili temel kanunlar şunlardır;
- Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair KanunHemşirelik KanunuEczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, Hususi Hastaneler Kanunu, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun, Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, Türk Tabipleri Birliği Kanunu, İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu, Kan ve Kan Ürünleri Kanunudur.
Sağlık Hukuku İle İlgili Temel Yönetmelikler
Hasta Hakları Yönetmeliği, Özel Hastaneler Yönetmeliği,Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği Hemşirelik Yönetmeliği Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği Kordon Kanı BankacılığıYönetmeliği Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği, Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmeliktir.
HASTA-HEKİM İLİŞKİSİNDE ETİK İLKELER
Hekimlik insan odaklı bir uğraşıdır. Hekimler, mesleklerini icra ederken hasta ve hasta yakınlarıyla, meslektaşlarıyla, birlikte hizmet ürettikleri sağlık çalışanlarıyla ve diğer taraflarla (finasman kurum görevlileri, aracı kişiler, idari görevliler, vb) sürekli bir ilişki içerisindedirler
Hekim-hasta ilişkisinde güç dengesi hekim lehinedir. Hasta ile hekim arasında kapatılması mümkün olmayan bir bilgi asimetrisi mevcuttur. Hasta, bilgisi olmayan, öngöremediği, ölçüp değerlendiremediği bir konuda yaşamsal önemi haiz, vazgeçilemeyen, ertelenemeyen, ikame edilemeyen ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu durum, onu hekim karşısında çaresiz, mahkûm ve boynu bükük kılar.
Hastayla hekim, aynı amacı gerçekleştirmeye çalışan bir ekibin doğal (vazgeçilmez, devredilemez) iki tarafıdır. Bu ilişkiden amaçlanan faydanın (hastanın iyileşmesi, sorunun çözülmesi, sağlığın korunup, geliştirilmesi, vb…) elde edilebilmesi için taraflar arasında uyumlu bir işbirliği şarttır.
Hastayla hekim arasında açık ve uygun bir ilişkinin sürdürülmesi, hem hastanın hem de hekimin lehinedir. Uygulanan tedavinin ve dolayısıyla tedaviyi uygulayan hekimin başarılı olması yanında, hekimin hasta memnuniyetini temin etmesi de ancak bu yolla mümkündür.
Hekim hastaları arasında ayrımcılık yapmaz. Tıbbi durumun gerektirdiği öncelikler hariç olmak üzere eşitlik ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde davranır. Mesleki yetkisini tıbbi amaçlar dışında kullanmaz. Hastasına gereksiz harcamalar yaptırmaz.
Hekim, karşılaştığı ilk birkaç saniye içinde hasta ve yakınlarında oluşturacağı izlenimin sonraki süreci belirleyeceğini ve çoğunlukla değişmeyeceğini bilerek, bu anı iyi kullanmalıdır.
“Yüz yüze iletişimin 3/4’ünün sözsüz gerçekleştiği” unutulmamalıdır. Hekim, kılık kıyafeti, beden dili, görünümü, ses tonu, jest ve mimikleriyle hastasında güven ve saygı uyandırmalı ve hastadan aldığı bilgilerin hastanın yararı ve tıbbi amaçlar dışında kullanılmayacağı konusunda gerekirse sözlü açıklama ile hastasına teminat vermelidir.
Hasta-hekim ilişkisi her ne kadar hastayı önceleyen bir kurguya sahipse de, bu ilişkinin hekime zarar verici bir duruma dönüşmesi düşünülemez. Hekimin gücünü aşan aşırı sorumluluk ve iş yükü altında bırakılması; sağlığını tehdit edecek risklere maruz bırakılması; emeğinin ve zamanının istismar edilerek angaryaya tabi tutulması; hakaret ve saldırılara uğratılması; onurunun rencide edilmesi; işini yerine getirmesi için gereksinim duyduğu meşru taleplerinin (mesleki gelişim, güncel tıbbı uygulama, baskı altında kalmadan bilime ve etiğe uygun karar verme, tanıklıktan çekilme, hastayı reddetme, doğru bilgi alma, iyileşme garantisi vermeme, emeğinin karşılığını alma gibi…) göz ardı edilmesi bu bağlamda ilk akla gelen kabul edilemez durumlardır.( .Demirhan AE, Oğuz Y, Elçioğlu Ö, Doğan H. Klinik Etik. Nobel Tıp Kitapevleri 2001 İstanbul., Özlü T. Karşılıklı haklar ve sorumluluklar bağlamında hekim-hasta ilişkisi. Yasal düzenlemeler ışığında hekim hakları, hekim sorumluluğu, hekim-hasta ilişkisi. İzmir Tabip Odası Manisa 2009, Sh. 59-71.)
ÖZEL HASTANELERDE ÇALIŞAN DOKTOR İLE HASTA ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ
Her ne kadar özel hastanelerde çalışan doktor ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi olmadığı, hekimin hasta ile tam tedavi yapan hastane sahibinin bir ifa yardımcısı olduğu, özel hastane ile hekimin sorumluluğu sözleşmeden değil haksız eylemden kaynaklandığı belirtilebilir ise de; Türk Hukuku açısından hastane ile hasta arasındaki ilişkiyi vekalet akdi olarak nitelemek daha doğrudur. Hukukumuzda da öğretinin büyük çoğunluğu, hekim ile hasta arasındaki ilişkiyi vekâlet sözleşmesi hükümleriyle açıklamaktadır. Yargıtay, geçmiş yıllardaki kararlarında hekimin sorumluluğunu “haksız fiil” hükümleri çerçevesinde çözümlemeye çalışmış ise de, daha sonra bundan dönülerek, hasta-hekim ilişkisi vekâlet sözleşmesi hükümlerine bağlanmıştır. Şu kadar ki, Yargıtay kararlarında hekimin sorumluluğunun, vekillik sözleşmesinin yanı sıra, hizmet sözleşmesi hükümlerine de dayandırıldığı görülmektedir. Borçlar Kanunu Madde 390/1 fıkrası gereği özel hastane işin görülmesi için hasta adına hekimi atayabilmektedir. Örneğin;
“… Davacıların davalılardan A…. Sağlık Hizmetleri A.Ş ‘ne ait S…. Hastanesinde ikiz çocuklarının dünyaya geldiği ve prematüre doğan bu çocukların doğum sonrası sağlık kontrollerinin davalı çocuk doktoru H tarafından yapıldığı ve çocuklardan B’ nin bir gözünün C’nin ise iki gözünün görme kabiliyetini kaybettiği anlaşılmaktadır. Yüksek Sağlık Şurasının raporuna göre istihdam eden şirket ve davalı doktora ayrı ayrı 1/8 ‘er kusur izafe edilmiş ve mahkemece de bu orana göre tazminat miktarından indirim yapılmıştır. Davalılarla hasta arasında ki hukuki ilişki vekalet ilişkisi olup, vekil görevini ifa ederken en hafif kusurunun bulunması halinde dahi meydana gelen zarardan kusuru oranında değil zararın tamamından sorumludur. ( Yargıtay 13. H.D, E : 2004/6493 , K : 2004/15431, T : 26.10.2004)
Hukuk Genel Kururunun bir kararında davacı(hasta) tarafından hastane ve doktorlar hakkında acılan tazminat davasında ‘ …. Somut uyuşmazlıkta davacı R ile davalılar arasında vekil-müvekkil ilişkisi mevcut olup, davadaki talepler vekalet görevini ifada özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı bulunmakla uyuşmazlığa vekalet hükümleri uygulanmalı ve doğal olarak zamanaşımı süresi ile bunun hangi tarihten itibaren başlayacağı sorunu da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Davacı G nin eşi ve çocuğu durumundaki diğer 2 davacının iddia ve talepleri yine bu ilişkiye dayalı olduğundan, tümüne aynı hükümlerin uygulanması gerekeceği de açıktır, demektedir. Görüldüğü gibi Yargıtay özel hastane ile hasta arasında ki ilişkinin vekalet akdinden kaynaklandığını kabul etmektedir.
Bu tür ilişkilerde hekim en ufak kusurundan dahi sorumludur, hekimi çalıştıran Özel Hastane de Borçlar Kanunu Madde 116 gereği adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında hekimin yapmış olduğu kusurlu hareketlerden dolayı sorumludur. Ayrıca Özel Hastane tacir sıfatı ile hareket ettiğinden dolayı, basiretli bir tacir gibi davranmak zorundadır. Bu tür davalarda hekim ile hekimi çalıştıran Özel Hastane meydana gelen zarardan dolayı müteselsilen sorumludurlar ve açılan davaların hem kusurlu davranışından dolayı hastaya zarar veren hekime hem de hekimi çalıştıran Özel Hastaneye birlikte yöneltilmesi gerekmektedir.
Son yıllarda bu alanda açılan davaların fazlalaşması ile müvekkillerimize en iyi hizmet vermeyi ilke edinen büromuzda tıp hukuku alanında uzman avukatımız bulunmaktadır.